24 Mayıs 2010 Pazartesi

The Shutter Island - Zindan Adasi


tema; 1954'te geciyor:  Massachussets sahili aciklarindaki bir adada suc islemis akil hastalarinin tedavi edildigi hastanedeki bir katilin esrarengiz sekilde kaybolusunu sorusturmakla gorevlendirilen Teddy Daniels (Leonardo DiCaprio) ve Chuck Aule (Mark Ruffalo) adli iki polisin bas donduren hikayesi konu ediliyor. daniels adaya gelir gelmez halusinasyonlar, nazilerle baglantili gecmisi ve kaybettigi karisiyla ilgili kabuslar gormeye baslar. adada karsilastigi gizemli olaylar ve ilginc ipuclari onu tamamen farkli bir bilmecenin cozumune goturecektir...


 martin scorsese'nin tarzini cok sevmeyenlere bile hitap eden;sanitarium, thriller, gizem, ozellikle de "the beautiful mind"i sevenlerin begenecegi cinsten bir film ki genelde akli oyunlari ile kiyaslandigindan ( zihnin insana oynadigi oyunlar vs ) onu sevdiyseniz ama daha karanlik , daha mutsuz sonlari olan filmleri seviyorsaniz bu filmi de cok seversiniz
scorsese'nin di caprio'ya asik olduguna iyice inanmaya basladim ben filmle. di caprio degil de bi baskasi (edward norton mesela) oynasaymis cok daha super olurmus.Atmosferler,adanin dogal guzelligi,gizemli senarya,kurgu ve muzikler gercekten cok etkileyici...Cekim icin gercekten guzel mekan secilmis...Adanin o urkutucu dogasi filmin gerilim oranini dahada artiriyor.. yer yer filmde bazi sahneleri montaj gibi  goruyorsunuz; 1954 de gecen bir film degil de harbiden 1954 yapimiymis gibi hissettiginiz oluyor. ozellikle di caprionun kayaliklarda oldugu sahnede.. filmle ilgili yazacaginiz en ufak bir cumle bile direkt spoiler olarak gecer ve o da izlemeyenlerin butun keyfini kacirir gibime geliyor.. mutlaka izlenmesi gereken bir film oldugu konusunda da israrliyim.
hatta turkiyede genelde film isimleri orjinalinden bire bir ceviri degil de filme en yakin isim olarak secilir. o yuzden bu filmin adini ben olsam "beyin amciklamasi" koyardim.


5 Mayıs 2010 Çarşamba

PeaCock

PeaCock;

2010 Amerikan yapimi. Michale Lander yonetmis ve ayni zamanda senaryoyu yazarken de Ryan O Roy’a yardim etmis. Cillian murphy, susan sarandon ve Ellen page var basrolde.

İsmine bakip da tavuskusuyla baglantili biseyler aramayin filmde. Her ne kadar bende (pea cock) bezelye pipili bi adamin hikayesi gibi cagrissa da olayin gectigi kasabanin ismiymis peacock.
Cocukken annesinin davranislari sonucu sizofren olan john’un hikayesi. John geceden sabaha kadar Emma rolunde. Kendine gore hala uyuyor olan john icin kahvalti hazirlayip camasir bulasik yikayan bir ev kadini. John da gunduzleri bir bankadar calisiyor. Fakat daha sonra raydan cikan bir trenin john(emma) nin evinin bahcesine dalmasiyla emma daha aktif bir rol aliyor john’un hayatinda. Tum film film sitelerinde gerilim ve psikolojik olarak taglense de imdb’nin dedigi gibi aslinda dram agirlikli bir film.
Cillian Purphy bu filmdeki performansi ile bence “Actor in a Leading Role” dalinda academy odullerine aday olabilir. Inanilmaz bir is cikarmis. Hem john hem de emma olarak.
Susan sarandon icin soylenecek pek bisey zaten yok. Tum ihtisamiyla ben burdayim diyor hatun kisisi. Film uzerindeki etkisi oldukca goz onunde.
Baslarda eee simdi? Ee bu mu yani derken film birden hareketleniyor. Ama sonunda yine eeee sonra? Deyip apisiyorsunuz. Pek bi askida kalmis filmin sonu. Oyle beklenen, tahmin edilen bir finali yok acikcasi. Zart diye bitiyor. Cok gise filmi gibi degil. Kult seviyorsaniz izleyin. Ama yok ben silahlar vurdular kirdilar isterim diyorsaniz da ATESLE YAKLASMA derim.
Alin filmi, gecin yataginiza, izleyin bitirin ve uyuyun. Sonrasini dusunmeden. Direkt dalin uykuya. Sinema Sinemada izlenir abi diyosaniz da filmden sonra lahmacun falan yemeye gidin. Ha bu arada sakin sinema sinemada izlenir cumlesini yaninizda birileri varken kullanmayin.. hepimiz biliyoruz kimin ne oldugunu. Birbirimizi yemeyelim.


3 Mayıs 2010 Pazartesi

Persepolis

Klasik bir fransiz oryantalizm tutkusu ve gunah cikarma cabasi sonucu ortaya cikmis, iyi konunun kotu bir sekilde islendigi animasyon filmi. Aslinda bildigin cizgi film. Hatta 1980lerin teknolojisiyle yapilmis, eskiden o TRT 2 de yayinlanan salak italyan cizgi cizgi filmleri gibi bir film.

Konu 1970lerin sonundan itibaren Iran'da yasam. Sah Riza Pehlevi'nin indirilmesi, islam devrimi ve sonrasi. Bu sartlarda kadin olmak, hatta insan olmak.
Su an burayi takip eden insanlarin buyuk bir kisminin apolitik olduguna inaniyorum. (yok yok ustune alinma sen degilsin onlar birazdan gelecek)...Chernobil sonrasinda asiri radyasyon yuklenmis bunyelerin, okumakla arastirmakla pek fazla ilgisi olmayan ziyanlarin da anlayabilecegi sekilde anlatilmis. Hem dram, hem komedi,hem politika, hem aksiyon.. her sey bi sekilde aralara serpistirilmis durumda.
Marjane Satrapi hem yazmis hem de yonetmis, gayri bu canindan bezmis...kendi cocukluk ve genclik donemini anlatmis filmde. Iranda yasak olmasina ragmen Abba, Michael Jackson, Iron Madien albumlerini bulma cabasi. Filmin bu sahnesinde kadikoyde porno satan adamlari gorur gibi oldum. yaniniza yanasir ve sessizce elindeki cd'leri saymaya baslar. Bu da oyle bi goruntuydu.
Sonrasinda ulkedeki baskilar, bu baskilardan kurtulmak icin size sunulan iki alternatif. Aslinda sunulan da degil. Ya ulkeyi terk edeceksiniz (ki bu pek de kolay degil) ya da evelenceksiniz. Marjane ikisini de deniyor aslinda bu filmde ama sanirim ikisinde de basarili olamiyor.

Filmde asil takip edilmesi gereken marjane'den ote buyukanneydi bence. Filmin en gercek karakteriydi kendisi. Anaaa ayni benim babaannem lan diyorsunuz icinizden. Ki kendisi filmin en gercek karakteri oldugu gibi, tek komedi unsuru ayni zamanda.

Bu film daha gelismis bir teknoloji kullanilsaydi aslinda cok daha keyifle izlenebilirdi. Ama bu teknolojiyle goz bozucu olmus. Basiniz donuyo ara ara.
Cok slklLirsaniz izleyin. ama etrafinizda ayy jnm choq gusLL olmssn gibi konusan bol GDO'lu kizlar varsa izletin.